‘Rıza inşası’ kavramına giriş

Kategoriler Genel

Kadının reddedişini ’naz’ olarak nitelemek, erkeğin yaptığı tüm ısrarları, darlamaları, psikolojik tacizleri meşrulaştıran bir argüman olarak kullanılır.

Bora Şahinkara

Hepimizin gündeminde olan bir konu desem, birçoğunuz şaşırabilir. Geçmişte veya an itibariyle herhalde hemen hemen hepimizin uygulayıcısı olduğu bir süreç olan ‘rıza inşası’ kimi durumlarda ‘taciz’ niteliğine kavuşup, kimi zaman kavuşmayabiliyor. ‘Tatlı’ ısrarlar, ‘kibar’ tehditler, kimi ‘şakalar’, uzun vadede bir hedefe yönelik ikna sürecini besleyen gereğinden çok fazla ‘iyilik’ler, görünmez yolla yapılan duygusal baskılar gibi pek çok yolla, karşımızdaki insanın duygularını doğrudan şiddet içermeyen yolla manipüle etmek için, istediğimizi almak için beyin kıvrımlarımızı çalıştırabiliyoruz. 

Bu konudaki kısa ve nitelikli bir açıklama içeren çalışmalarını bir kaynak olarak yazının geri kalanında sık sık alıntılayacağım Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği şöyle tanımlıyor ‘rıza inşası’nı: “Kişinin rıza göstermediği herhangi bir cinsel davranıştaki ‘hayır’ı, ‘evet’e çevirmek için kullanılan ve ‘fiziksel zorlama içermeyen’ bütün yöntemler”. [1] 

O zaman en başta şöyle bir tabela çıkıyor karşımıza: Karşı tarafın rıza göstermesi için gereken manipülasyon sürecini cinsel davranışlar anlamında mı konuşalım? Yoksa daha genel mi ele alalım rıza inşasını en azından ilk etapta?

Daha genelden konuşmaya başlarsak örnekleri sıralayabiliriz: AKP’nin oy almak için yoksul kitlelere bedava kömür dağıtması da kitlesel bir rıza inşası hamlesidir. Canımız sıkıldığında bir arkadaşımızla sinemaya gitmek için yaptığımız “Ama bu film çok güzel olabilir, çıkışta da baklava ısmarlarım sana” gibi ikna turları da öyledir. Kimi etik kimi etik olmayan bir sürü örnek daha sıralayabiliriz. Rıza inşası, kimi zaman duygusallık oyunları kimi zaman fiziksel zorlama içermeyen çeşitli hinliklerle karşı tarafın duygularını, düşüncelerini ve dolayısıyla tercihlerini manipüle etme eylemidir. 

“Taciz” niteliğine kavuşmayan, maruz bıraktığımız insanı darlanmış hissettirmeyen; yani taciz olmayan rıza inşası süreçleri de mümkündür. Yani konuyu ele alırken takılmamız gereken nokta, cinsel anlamda ilgimizi ‘doğrudan yolla ifade etmek mi, yoksa inşa sürecinde bulunmak mı’ kısmı değil. Her iki şekilde de duygusal ilgimizi ifade etmekte bir çizgiye kadar hiçbir sorun yok. Peki o çizgi nerede başlar? “Taciz niteliğindeki rıza inşası süreci”ni bu noktadan itibaren inceleyelim isterseniz.

Bir defa ‘psikolojik taciz’i tanımlamaya çalışalım. Olayın özelinde durumlar değişebilmekle birlikte genel bir çizgi çekmeye de ihtiyaç duyarsak, ısrar edenin sadece 1 kere karşı tarafın rahatsız olduğuna dair uyarısını duyma hakkının olabileceğinden söz edebiliriz. Bu uyarıyı aldığı andan itibaren tekrarladığı girişimler -eğer fiziksel bir temas içermiyorsa- psikolojik tacizdir, diyebiliriz. 

Ancak rıza inşası, bir psikolojik taciz türü niteliğine kavuşabilen biraz daha uzun ve komplike bir süreçtir genellikle. Herhangi bir cinsel talebe yönelik rıza inşasının yöntemlerine dair Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin örneklemelerine göre: Israr (mesela sürekli takip etme), manipülasyon (mesela rahatlatıcı yalan söyleme), duygusal tehditler (‘bana rıza göstermezsen ayrılırım senden’, ‘demek ki beni sevmiyorsun’,…), ikna süreçleri (hediyeler, maddi destek, ikram), duygusal baskı (mesela kişiye kendini suçlu hissettirme, ‘biliyor musun benim sevdiklerim öldü ama sen bir öpücüğü çok görüyorsun’), kaygıyı azaltma (mesela birliktelik üzerine verilen güvenceler) ve benzeri olabilir.

Yine aynı derneğin metnine göre: “Oysa her birey cinsiyetinden bağımsız olarak, cinsel davranışlara rıza göstermeyi veya göstermemeyi seçer. Rızanın inşa edilmesi, bu seçimlerin bulanıklaşmasına, hayatta kalanın maruz bırakıldığı şiddeti çok sonra fark etmesine sebep olabilir.”

Duygu manipülasyonu sürecine maruz kalarak bir insan ile ilişkimizin dönemeç noktalarındaki kararları o an suni bir şekilde oluşturulmuş arzumuz ile yapabiliriz, fakat daha sonra bu tercihleri karşı tarafın duygusal manipülasyon stratejileri sonucunda verdiğimizi fark edebiliriz. Bunun bize ne zararı olur? Örneğin; özgürlüğümüzü kısıtlayan kuralların normalleştiği, psikolojik şiddetin veya fiziksel şiddetin normalleştiği bir ilişki sürecinin nereye gitmiş, nereye varmış olduğunu fark edene kadar yıllar kaybetmemiz olabilir. Veya manipüle edilerek ortaya çıkmış anlık arzularımızla verdiğimiz kararların sonrasında farkına varıp, özgürlüğümüzü tehdit eden durumları temizlemek için girişime kalktığımızda işimizi çok zorlaştıracak durumların içerisine düştüğümüzü de sonradan görebiliriz. Örneğin temel yaşama ihtiyaçlarımızı giderebileceğimiz maddi koşullarımızı, karşı tarafın zamanında yaptığı rıza inşası süreçlerinin sonucunda manipüle edilmiş anlık kararlarımızla karşı tarafın resmi kağıt imzalama inisiyatifine teslim etmiş olabiliriz ve istediği türden bir yaşam yaşamazsak örneğin kendimizi hapiste veya başka tehlikeli koşullar içerisinde bulabiliriz. 

Temel meselemiz özgürlüğümüz aslında.. Feminizm, sadece kaba şiddet, taciz ve tecavüz vakalarını tespit etmekle kalmayıp; cinsiyetler arasındaki eşitsizliği, muktedir olan tarafın dezavantajlı olan taraf üzerindeki özgürlük kısıtlayıcı rutinlerini tespit eder, hem ortak dünyamızdaki hem de iç dünyalarımızdaki ataerkiyi keşfedip, yok etmemiz için yöntemler önerir.

***

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin değindiği iki detay daha var. “Arzu ile rıza birbirine karıştırılmamalıdır. Arzunun varlığı görüldüğünde ‘rıza da vardır’ önkabulü, (…) fiziksel şiddetin olmadığı bir cinsel şiddetin oluşması riskini taşır.” Bu eşitsizliği bir kez içimize sindirip, ufacık bir kısmını sorgulamayı bıraktığımızda hayatlarımızda aynı zamanda tecavüz kültürünü de besleyen rutin davranış detayları, rutin argümanlar dolaşmaya başlar. Cinsiyetçi küfür etme alışkanlığı gibi.

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin dikkat çektiği bir diğer detay da şu: Rıza inşasını başkaları üzerinde kurabildiğimiz gibi, kendi üzerimizde de kurabiliriz. Örneğin bize acı veren birini romantize etmek hatasına düşmemiz gibi… Eşit ve adaletli davranmayan ve hatasını düzeltmeyecek birine karşı arzularımızı kendi ellerimizle inşa etmemiz gibi. Rıza inşasının sorgulanması kendimizi ve birbirimizi dinleme, iletişim kurma, bilgilerimizi değil duygularımızı anlama, sınırlara saygı gösterme üzerine bir güçlenme ve özgürleşme sürecidir.

Ne yapmalı

Bu konuyu maruz kalan ve icra edenler açısından olmak üzere; öncelikle 2 boyutuyla açabiliriz. Ve bu iki açıda öncelikli olarak yükümlülüklerin icra eden tarafta olması gerektiğini düşünüyorum. Toplumsal kabul görme kültürü açısından karşı tarafından daha avantajlı durumda olan taraf, insan ilişkilerindeki bu pisliği temizlemek konusunda daha sorumlu olan taraftır. Bir teşbih yaparak anlatacak olursak kendisine taciz uygulanan kişi için ‘düzgün giyinmek’ önlemini değil, tacizi uygulayan kişinin ya ‘kendi zihnini temizlemesi’ ya da dışarıdan bir müdahale ile durdurulması yollarını düşünmek gerekir.

İcra eden taraf açısından, insan ilişkileri içerisinde, inceltilmiş ve kültürümüzün içerisine yumuşacık söylemlerle sindirilip, normalleştirilmiş tahakküm taleplerimiz, manipülasyonlarımız, mobbing’lerimiz, tacizlerimiz olmuşsa, oluyorsa bunları tanımlamalıyız ve temizlemeliyiz. “Hayır” niteliğindeki yanıta saygı gösterip ısrara girişmemek, kişisel ve kimliksel alanlara saygı, toplumsal bakımından kimliksel kabul görürlüğümüz muhatabımıza göre daha iktidari konumdaysa attığımız her adıma, her söylemimize daha fazla dikkat etmek, ‘karşımdaki insanın tercihlerini manipüle ediyor muyum’ üzerine düşünerek hareket etmek, cinsel kimlik eşitsizliği üzerine bilinçlenmek ve koşulların an itibariyle eşit olmadığının farkında olarak ve eşit olması yönünde çabalayarak mücadele etmek ve insan ilişkileri kurmak gibi önleyici yöntem örnekleri çoğaltılabilir… Birini mağdur ettiğimizi fark ettiysek, bunun ‘düzeltilmesi’ için bana göre: Sadece özür ve bir daha yapılmayacağına dair taahhüt yetmez; zamanın ilerlemesi, gerçekten bir daha yapılmamakta olduğunun pratikte gözlemlenmesi ve en önemlisi mağdurun üzerindeki tüm psikolojik etkilerinin artık sona ermesi gerekir. Bunu da vicdanımızla yapacağımız muhasebenin hesabına katmayı unutmamak gerektiğini düşünüyorum.

İcra eden taraf kendini temizlemedi mi? O halde gelelim maruz kalan taraf açısından bakmaya… Buna maruz kaldığımızı anlayacak, tespit edecek, bilgi ve bakış açısına sahip olmak, tanımlamaya çalışmak gerekli. Sonra güvendiğimiz insanlarla bu tespiti paylaşıp, durumu masaya yatırmak… Böyle bir vaka tespit edildiğinde özgürlüğüne ve şahsi alanına dair ihlalleri engellemek üzere hem kısa vadede acil önlemleri almak: Diyaloğu kesmek, uyarmak gibi.. Ayrıca uzun vadede bunu bir tecrübe olarak değerlendirmek. Kişisel alanlarımıza bunu yapacağını düşündüğümüz insanlara karşı da bir önlem olarak, her şeyin başında insan ilişkilerimizi savunmacı bir formatta kurmak gibi bir konuya girmek istemem, çünkü bu bana toplumsal cinsiyet bakımından kadınların erkeklerle el sıkışmasını reddeden bir çeşit İslami anlayışı hatırlatıyor. Maruz kalanın saf olma hakkı vardır; esas yükümlülük maruz bırakanın kötü biri olmama yükümlülüğüdür. Eğer karşı tarafın kötülüğünde ısrar ettiğini görüyorsak özsavunma yolları üzerine de düşünmek gerekir diye düşünüyorum.

Ve son olarak… Rıza inşası üzerine örnekler, deneyimler, olası mizansenler üzerinden konuştuğumuzda her örnekte karşımıza ‘toplumsal cinsiyet’ ortak paydası çıktığını görüyoruz. “Peki bunu biz nereden öğreniyoruz?” sorusu ortaya atıldığında “filmlerden/dizilerden de öğreniyoruz” diyerek konuştuğumuz bir örnek üzerinden ‘toplumsal cinsiyet ve rıza inşası kavramları ilişkisi’ni geçelim kısaca mesela: Romantik-komedi türündeki çoğu film/dizi, rıza inşası üzerine kurulu hikayelerdir. Klasik hikaye şablonunda, toplumsal cinsiyet bakımından hetero erkek olarak işaretlenen karakter, toplumsal cinsiyet bakımından hetero kadın olarak işaretlenmiş karaktere olan ilgisini ifade eder. Kadın, bir şekilde ‘hayır’ı ifade eder. Ve sonrasında kadının ikna olup, evlenmeleriyle gelen ‘mutlu’ sona ulaşana kadar erkeğin yaptığı tüm ısrarlar rıza inşası hikayesidir. Kadının reddedişini de ‘naz’ olarak nitelemek, erkeğin yaptığı tüm ısrarları, darlamaları, psikolojik tacizleri meşrulaştıran bir argüman olarak kullanılır. Toplumsal cinsiyet rolleri bakımından çizilmiş erkekliğe ve çizilmiş kadınlığa uygun davranıldığı sürece bu hikayenin çarkları döner ve taciz niteliğindeki rıza inşası süreci de meşrulaştırılır üstelik. İşte bunun gibi ele aldığımız her örnekte karşımıza çıkan bu iki kavramın ilişkisi, ‘ne yapmalı’ya dair hepimize büyük bir anahtar da verir: Toplumsal cinsiyet rollerini yıkmak.

[1] https://twitter.com/cs_mucadele/status/746681972785811458 (25.06.2016, Twitter)

Not: 10 Ocak 2017’de, İzmir’de gerçekleşen “Toplumsal Cinsiyet ve Rıza İnşası – 1” adlı toplantısı için yazılmış ve toplantıdan sonra küçük bir düzenlemeden geçmiş sunumdur.